Ensar Vakfı’nın 12. Büyük Türkiye Buluşması bu yıl düşünce dünyasında iz bırakan bir konuşmaya sahne oldu.
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Halis Aydemir, “Talim ve Tezkiye” başlıklı konferansında insanın öğrenme serüvenini kimi zaman Kur’an kıssalarıyla, kimi zaman günlük hayattan örneklerle anlattı. Salonda hem yoğun ilgi vardı hem de konuşmanın her bölümünde dikkatle dinlenen bir atmosfer hâkimdi. Etkinlikten bazı noktalar:
Aydemir konuşmasının başında, insanın doğuştan olağanüstü yeteneklerle değil, öğrenme potansiyeliyle hayatı inşa ettiğini anlattı.
Bir film sahnesinden örnek vererek, “Kardeşlerden biri her şeyle donatılmıştır ama diğeri başkalarından görerek öğrenir ve hayatla bağını böyle kurar.” dedi. Ardından şunları söyledi:
“İnsan, doğduğu anda çok az şey bilir. Ama öğrenmeye aç yaratılmıştır. Bu kapasite onun en büyük armağanıdır.”

Kur’an’daki “Adem’e isimlerin öğretilmesi” kıssasını merkeze alan Aydemir, bu hikâyenin insanın öğrenme potansiyelini ilahî bir ayrıcalık olarak gösterdiğini belirtti.
“Hazreti Âdem’in melekleri geride bırakması, güçle değil; Allah’ın ona öğrettiği bilgiyle olmuştur.”
Aydemir’e göre bu kıssa, insanın bilgiyle yükseldiğinin ve sorumluluğunun da bilgiyle şekillendiğinin sembolü.
Konferansın bir bölümünde Aydemir, başlıkta yer alan ikinci kavram olan tezkiyeyi detaylandırdı.
Tezkiye, kişinin hem iç dünyasını hem davranışlarını temizleyerek, arındırarak, eğitilebilir hâle getirmesi anlamına geliyor.
Aydemir bunu şöyle açıkladı:
“Talim öğrenmeyi, tezkiye ise kişinin öğrenmeye uygun hâle gelmesini anlatır. Kalp kirli ise bilgi tutunmaz. Tezkiye, insanın içindeki pası silmesidir.”
Bu çerçevede talim ve tezkiye birbirini tamamlayan iki yol: Biri zihni, biri kalbi eğitir.
Aydemir modern toplumun önceliklerine de sert bir eleştiri getirdi.
Toplumun ekonomik güç sahiplerine duyduğu hayranlığın, bilgiye verilmesi gereken değeri gölgelediğini söyledi.

“Bugün mevki sahibi olana saygı duyuluyor; bilgiyi taşıyana değil. Oysa hiyerarşi bilgiyle kurulmadıkça toplum ilerleyemez.”
Öğrenmenin kibirle zehirlenince nasıl bir tehlikeye dönüşebileceğini anlatan Aydemir, Hz. Musa’nın Hızır’dan ders almak üzere yola çıkmasına dikkat çekti:
“İnsan, ne kadar bilgili olursa olsun, kendini sürekli geliştirme ihtiyacını unutmamalıdır. Bilginin yanlış bir şekilde kullanılmasının insana zarar verebileceğini ve tevazunun her zaman yol gösterici olduğunu unutmamak gerekir.”
Aydemir, modern eğitim sistemini eleştirirken Peygamber Efendimiz’in öğretim yöntemini örnek verdi.
Resulullah’ın insanları tek bir mekâna toplamak yerine merakı ateşleyen, soruya kapı açan, öğrenme isteğini uyandıran bir yöntem izlediğini söyledi.
“Öğrenme arzusu uyandırılmamış bir genç, en büyük bilgiyle bile buluşturulsa edebiyat yapar ama öğrenmez.”
Aydemir, üniversite mezuniyeti sonrası öğrenmeyi bırakmayı bir tür nimeti ziyan etmek olarak nitelendirdi.
Zira insanda var olan öğrenme kapasitesi, hayat boyu işletilmesi gereken bir imkân.
“İnsanın öğrenme aygıtı çalıştıkça gelişir. Kullanılmadığında körelir.”
Konuşmanın en dikkat çeken metaforlarından biri, kâinatın büyüklüğü üzerineydi.
Aydemir, insanın bitmeyen merakının bir karşılığı olarak kâinatın bu kadar geniş yaratıldığını anlattı:
“İnsan küçük bir dünyaya sığmaz. Merakı engin; kâinat ondan daha engindir.”
Sohbetin sonunda Aydemir, sahabe dönemindeki bilgiye duyulan saygıyı hatırlatarak Müslümanların yeniden ilme hürmet eden bir zihniyete dönmesi gerektiğini belirtti.
“Bilgi yere düşse alıp başına koyacak bir bilinç olmadıkça, bir toplum insan yetiştiremez.”





Gönder